MÜDÂNÂ


Merhaba değerli okuyucum;
Bugün sana bahsedeceğim konu başlıktan da anladığın gibi ''müdana'' Bu güzel kelimemizin manası ise: Minnet etme. İyi görünmeye çalışma. Benim en beğendiğim anlamı ise ''borçlu hissetme'' oldu. Birkaç gündür kendimi kötü hissetmemin ''şükürsüzlükten'' olduğunun farkına vardım. Bugün dayanamayıp annemi aradım. Normalde anlatmam kötü hissettiğim zamanlarda haberi bile olmaz uzakta olduğum için. Ama bir yerde okumuştum anne sesi üzüntüyü hafifletiyormuş. Ve öyle de oldu. Sanki yanımdaymış da sıkıca sarılmış gibi iyi geldi onunla konuşmak. Söylediği cümlelerle sarıp sarmaladı adeta kilometrelerce öteden. Annemle konuştuktan sonra tekrar uykuya dalmışım daha sonra uyanıp biraz hava almaya çıktım. Dışarısı soğuk olsa da, dışarı da kulaklığımla müzik dinlemeyi çok sevdiğimden soğuk o kadar da işlemedi tenime. Nedendir bilmem geçmişte, mutlu olduğum zamanlardaki dinlediğim müzikleri duyunca neşelenirim hemen. Sanırım geçmişteki güzel anları bana hatırlattığı için içime dolan sıcaklıktan dolayı hava ne kadar soğuk olursa olsun hissetmiyorum hiçbir şeyi. Gene klip tadında sokaklarda dolanırken yaşı benden oldukça büyük ama boyu yeterince uzamamış bir adam gördüm. Çocukluğum geldi aklıma birden. Bunu paylaşmam ne kadar doğru olur bilmiyorum hatta eskiden olsa sır gibi sakladığım, herkesin öğrenmesinden korktuğum bir şeyi paylaşmak istiyorum seninle. Çünkü artık bunda utanılacak bir şey olmadığının bilincindeyim. Hastalık sonuçta. Elimizde olmayabiliyor bazen çoğu şey. Dilruba diye bir arkadaşım vardı. İlk arkadaşım. Birbirimizden kopamaz her yere beraber gider bütün saatlerimizi beraber bıkmadan usanmadan oyun oynayarak geçirirdik. Biz 2-3 yaşlarındayken annem her zaman olduğu gibi bizi parka götürmüştü ve uzaktan bizi izliyordu. Daha sonra diğer çocuklarla benim boyumun arasında baya bir fark olduğunu ve benim onlara göre oldukça kısa olduğumu fark etmiş. Doktora götürmüşler vakit kaybetmeden. Ve ben 5. sınıfa kadar yani yaklaşık 10 sene her gün annem tarafından, büyüme hormonlarım diğer çocuklarınkinden iki kat az olduğu için, iğne vurulmak zorunda kaldım. O yüzden hastahaneleri hiç sevmem çünkü diğer çocuklar anne kokusunu içine çekerken doya doya ben ilaç kokularında boğuldum her ay. 10 sene boyunca 2 ayda bir kan vermeye giderdik beş-altı tüp. Orta okulda alay konusu olan beyaz tenimin asıl sebebi bundandır belkide. Tabi o zaman çocuktuk bilselerdi eminim dalga geçmezlerdi. Ha ben de hala bu kadar takıntılı olmazdım beyazlığıma, dalgavari konuşmaları yüzünden, o ayrı mesele :) Her neyse şükürler olsun ki Allah hastalığımın şifasını vermişti ve ben şuan yaşıtlarımla aynı boydayım. Ya o adam gibi geç kalmış olsaydım. Fark ettim ki ne kadar çok şükredeceğim şey varmış aslında. Benim yaptığım şımarıklıktan başka bir şey değilmiş meğersem. Ne dertler var benim ki dert bile sayılmaz onların yanında. Ve yazımı annemin eşsiz cümlesiyle bitiriyorum. ''Allah sana ne güzel bir hayat vermiş. Bu hayatı kendi ellerinle mahvediyorsun. Ahiret gününde hesap sorar. Kendine gel!'' Umarım sıkmamışımdır. Kendimize gelme ümidiyle.. Hoşça kalasın :))

Yorumlar

En Çok Okunanlar