Bir İstiridyenin Acısı

İncinin oluşum süreci sancılıdır. Bir istiridye kabuğunun içine kum girişi ve istiridyenin zamanla artan o acıya katlanmasıyla mükemmel bir inci çıkar ortaya. Ben hayatı bir istiridye kabuğuna benzetiyorum aslında. Yaşamımıza giren her derdi de kum tanesine benzetiyorum. Acının büyüğü küçüğü olmayacağı için. Kum taneleri gibi aynı boyutta aslında. Ateş düştüğü yeri yakar misali. Kimine göre -yaşamadığı için- küçük gibi gözüken dert bizim dünyamızı yerle bir edebiliyor. Ama insan sabretmeyi öğreniyor bir bakıma acıya alışıyor aslında. Ve alışkanlıklar zor bırakıldığı gibi bir dert öbürünü de beraberinde getiriyor adeta. Neyse fazla uzatmayayım. İstanbul'da yaşayan bir aile dostumuz varmış. Ama ben bunu daha bu sene öğrendiğim için babamla birlikte yurda yerleşmeye gittikten hemen sonra o aileyi ziyaret etme fırsatımız oldu. Gitmeden önce babam şükredilecek ne çok şeyin olduğunu bu aileyi tanıdıktan, gördükten sonra fark edeceğimi söyleyip durdu yol boyunca. Her zaman ki nasihatleri diye düşünüp fazla umursamadım doğruyu söylemek gerekirse. Her neyse vardık o aile dostumuzun evine. Evleri kutu gibi küçük ama sıcaktı. Yaşlı karı-koca vardı bir tane. Selma teyzenin anne ve babasıymış. Selma teyze biz eve girdikten hemen 10-15 dakika sonra geldi. O kadar güzel ve samimi gülüyordu ki. Gülerken gözlerinin parladığını gördüğüm ilk kişiydi. Başladı anlatmaya hikayesini. Buraya taşınmadan önce Sakarya'da oturuyorlarmış. Abisi iş için Almanya'ya gittiğinden anne ve babasına o bakmak mecburiyetindeymiş. Babasının belinden aşağısı tutmuyormuş  bir kaç yıldır, bir kazadan dolayı. Ve neredeyse hiç konuşamıyor. Yani ses çıkarabiliyor ama ne dediğini sadece Selma teyze anlıyordu biz gittiğimizde. Daha sonra annesinin bir gün başı dönüyor ve beton zemine sertçe düşüyor. Biraz daha geç kalınsa beyin kanaması geçirip ölebileceğini belirtiyor doktorlar. Annesi de o günden sonra yatağından bir daha kalkamıyor. Bu da yetmezmiş gibi evleri zemin katta olduğundan evlerini su basıyor. Selma teyzenin eşi de çok yoğun çalıştığından Selma teyze bütün bu yüklerden bunalıyor, aralarında bir anlaşmazlık çıkıyor ve boşanmaya karar veriyorlar. Ama bir çok zorlukla başa çıkarak bu yuvayı kurduklarını kendilerine hatırlatarak boşanmaktan vazgeçiyorlar. Bir kaç yıl sonra İstanbul'a taşınıyorlar. Bir kız çocukları oluyor. Bir sorun vardır ki; doğan bebekleri konuşamıyor hareket edemiyor ve yürüyemiyordu.  Selma teyze bunları anlatırken ağlamıyor aksine başıma daha kötüsü gelebilirdi diye şükrederek Allah'tan gelen her şeye razı olduğunu belirterek hikayesini sonlandırıyor. Tam kalkacakken kızının uyandığını ve bizimde görmemizi istediğini söylüyor. Odaya girdiğimde kızı ve kendisi üzülmesin diye şaşkınlığımı gizlemek zorunda kalsam da sonrasında oldukça üzülmüştüm haline. Kızı 12-13 yaşlarındaydı konuşamasa tepki veremese de o kadar güzel bakıyordu ki. O kadar masumdu ki. Rabbim inşallah en kısa zamanda şifasını verir ailesine Selma teyzenin. Selma teyzeyi tanımasam, bu oldukça şen şakrak ve gülümsemesi yüzünden eksik olmayan yüreği güzel kadının bunca acıyı yaşadığını tahmin bile edemezdim. Allah dert verdikçe şükredecek sebepler aramış kendine. Acı çekmiş ama inci gibi mükemmel bir kız evlat vermiş ona. Kum taneciklerinden incilerini oluşturabilmen dileğiyle hoşça kalasın :)

Yorumlar

En Çok Okunanlar