NASİP


Bazen gelir birden aklına geçmişin. Kimleri sevdiğin kimleri kaybettiğin hangi dostunla artık yüzünü görsen hatırlamayacak hale geldiğin. Keşke demek istersin de sonra birden aklına gelir her şeyin nasip oluşu. Ayrılıkların, kaybedişlerin, ölümlerin, gözünden akan tek bir yaşın bile nasip oluşu ya da olamayışı. Nasip demişken anlam olarak ''Bir kişinin elde edebileceği şey.'' gibi basit bir tanımı olsa da aslında hayatta dik durmamızı sağlayan tek şey olabiliyor bazen. Ne kadar çabalarsan çabala bazı şeylerin olmayışının senin suçun değil de sadece nasibinde olmayışını bilmek ya da fark etmek öyle bir gönül rahatlığı veriyor ki insana. Kanadını kırdıkları için uçamasan bile mutluluktan, sırf Allah'a güvenin sonsuz olduğu için sana öyle bir vicdan rahatlığı veriyor ki huzurun bambaşka bir boyutta oluyor adeta. Çünkü sen artık tek acının ''aşk'' olmadığını öğreniyorsun. Ve mutsuzluğunun nedeninin Allah'ın yerine kullarını tercih ettiğin için olduğunu da biliyorsun. Çok sevdin, çok mutlu oldun onunla belki de. Ama hatırlasana sırf onunla buluşabilmek için, onunla bir kaç saatlik muhabbet için kaç vakit namazını eda edemedin. Ayrıldığınızda hıçkırıklara boğuldun da geceler boyu uyumadığın günlerin hatta ayların oldu. Peki kaç defa sabah namazını kaçırdığın için ağladığın oldu? Ne zaman geceler boyu göz yaşınla ıslandı yastığın Allah için? Haşa kulu daha mı değerliydi senin için? Yaradandan ötürü mü sevmiştin sen yaradılanı? Hayır. Eğer öyle olsaydı bu yaptıkların bu sevginle çelişmezdi. Lise ikinin başlarında namaza başlamıştım. Okulda belirli günler Allah ve ibadetlerimiz hakkında konuşuyorduk. Okulda namazlarımızı kılmakta çoğumuz zorlanıyorduk ve bunun çaresinin ne olabileceğini,nefsimizi nasıl yenebileceğimizi bizden yaşça büyük ve tecrübeli olduğu için Türkçe hocamıza sormuştuk. Türkçe hocamıza sormamızın nedeni de bizim rehber hocamızın o oluşuydu. Her neyse kendisi bir anısını anlattı ve sonda duyduğum cümle tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Anısıysa şu şekilde; Üniversiteye yeni başladığı zamanlarda yeni arkadaşlar, yeni bir ortam derken sürekli derslerden sonra hep birlikte gezmeye ya da bir yerlere çay, kahve içmeye gidiyorlarmış. Ve eve döndüklerinde sürekli namazlarının geçtiğini fark edip kazalarını kılmak zorunda kalıyorlarmış. Bir kaç hafta böyle yapmak alışkanlık haline geldiyse de bir zaman sonra hata yaptıklarını anlamışlar. Kendileriyle aynı bölüm olan son sınıf öğrencisi bir kız varmış. Oldukça takvalı ve sürekli dini sohbetler yapan biriymiş. Bir gün onun yanına gitmişler ve sormuşlar; ''Ayşe abla, biz sürekli namazlarımızı kaçırıyoruz. Nefsimize ağır geliyor o yüzden zor oluyor okulda kılması, ne yapmamız gerekiyor bu durumdan kurtulmak için? diye.'' Ayşe ablanın cevabı o kadar güzelmiş ki hepsi çok etkilenmiş ve o günden beri hiç bir namazını kazaya bırakmamaya özen göstermiş hepsi. Bende duyunca çok etkilenmiştim. Ayşe ablanın cevabıysa şu şekilde; ''Namazı kaçırmak diye bir şeyin söz konusu olamaz. Eğer siz bir namazınızı kazaya bıraktıysanız üzülün. Sorun kendi kendinize ''Ben ne günah işledim de Allah beni bugün karşısında görmeyi nasip etmedi diye.'' O kadar güzel bir cevaptı ki bu. Ve o kadar mühim bir şey. Bu hatıranın aklıma gelişi de benim namazlarımı aksattığım günlerde olmasını nimet olarak görüyor ve şükrediyorum. Tek derdin ''aşk'' olsun. Ama yarattığına değil Yaradana. Sen haramdan uzaklaştıkça Allah helaline yaklaştırıyor çünkü. Gereği yok o yüzden fani şeyleri dert edinmenin asıl dert edineceğin şey Ebedi olanı beş vakit görebilmek unutma :))

Yorumlar

En Çok Okunanlar